Değer mi Değmez mi?




Kimi zaman üzerine düşündüğüm kimi zaman farkında olmadan savunduğum değerlerden bahsetmek istedim. Başlığa göre söyleyebileceğim ilk söz değerlerimiz yaşamımıza değmekle kalmayıp, bir de üstüne yaşamlarımızın her alanını şekillendiriyor.
Türkiye’de üzerine güzel anlamlar kattığım değerlerimi, yurtdışında pek çok kez sorguladım. Benim değerlerim, yaşadığım bölgedeki insanlarının değerleri, farklı bölgedeki kültürlerin değerleri epey bir iç içe girdi. Kafamın karışık olduğu dönemde koaktif koçlukta değerler üzerine çalışma yapmak daha da enteresan bir deneyim oldu. Öğrendim ki kendi değerlerimin neler olduğunu kafamda netleştirmeden hayatımın niteliklerini onların üzerine kurmuşum.
Örneğin bir durum karşısında benimle uzaktan yakından ilgisi olamamasına rağmen sinirlenebilmem. Ya da bir başkasının deneyiminden, bir şeyleri anlatmasından birdenbire onur duymam. Ne oldu durduk yere? Olayın benimle alakası yok! Ben sadece seyirciydim!!!. Yok, illa bir yorum katmam lazım… İşte burada bir değerim onura oldu ya da tam aksi yönde alaşağı edildi. Her gün bu örnekleri hayatımızda deneyimliyoruz. Yolda giderken çantasını düşüren birisinin arkasından koştura koştura haber veren çocuğu taktir ediyoruz.Ya da bir haksızlık karşısında sinirlenip, küplere binebiliyoruz. Bunlar hayatımızdaki odaklarımız… Onların altında yatan ise nerede durduğumuzun yönünü gösteren değerlerimiz. Hepimiz az çok değerlerin ne zaman nerede hayatımızda karşımıza çıktığını anlayabiliyoruz.  Ancak var olmalarını kabullenmenin dışında birde altında yatan anlamları kendi alfebimize göre inşa ediyoruz.
Değerlerimize farklı anlamlar ve enerjiler katıyoruz. Benim için bunları düşünmek, kendimi o anlarda yakalamak eğlenceli bir oyuna dönüştü. Sonra da başka insanların değerlerini anlamaya başlamak günlük bir alışkanlık halini aldı. İnsanların olaylara bakış açılarında, ürettikleri çözümlerde ve aldıkları ilk aksiyonlarda değerlerini gördüm. Sosyal bir ortama girince bile topluluğun değerlerini görmek mümkün oldu. Ortamın dost canlısı, samimi ve keyifli olması ya da soğuk ve tedirgin. Kendi değerlerimle örtüşen ortamlar benim için oldukça keyifli oldu, pek çoğumuzda olduğu gibi…



Peki neydi değer?  




Değerlerimiz-Değerlerin-Değerler

Ne zaman kurumsal bir şirketin web sayfasına baksak ilk etapta firmanın vizyonu ve değerleri şeklinde başlıklar görürüz. Firmanın sektörü ve hizmet alanlarının dışında, tamamen yapılan işin felsefesinden bahsedilir. İşte bize de gerçekte KİM olduğumuz sorulduğunda verilecek cevap isim-soyisim, çalıştığımız firma ve ünvan değildir. Cevap değerlerimizdir. Yani; bizi biz yapan yapı taşları, bizi tanımlayan soyut kavramlar, kişiden kişiye değişen özler, bir nevi hayat göstergelerimiz. Bu yüzdendir ki onları unutunca yolumuzu kaybetmemiz…

Bazı değerlerimiz;
Bağımsızlık
Manevilik
Arkadaşlık
Onaylanma
Uyum
Düzenlilik
Estetik
Risk Alma

Benim değerlerim senin değerlerini döverJ

Az önce de belirttiğim gibi burada değerin bize göre anlamı ve hissettirdikleri oldukça önemli. Mesela iletişimde direkt olmak bir değerse kimi ortamlarda bu çam deviren ya da pot kıran olarak nitelendiriliyor. Bir başka ortamda dürüstlük olarak yorumlanabiliyor. Sahip olunan değeri duruma göre aşağı çekip bazen de ön plana çıkarabiliyoruz. Dahası kendi değerlerimizi tanımlarken de başka değerlerimiz devreye girebiliyor. Şimdi durum kulağa giderek karmaşık gelebilir.  Örneğin yukarıdaki gibi kendimizi dürüst olarak ifade etmektense, pot kıran tanımı ile dile getirebiliyoruz. Burada da mütevazi olma değeri devreye girebiliyor. Sonuçta bazı sorular akla geliyor. Kendimizi hangi değerin tanımı ile tarif edince mutlu hissediyoruz? Bundan kazancımız ne? Burada, değeri ortaya çıkarmaktaki ayrım çok önemli.Toplum tarafından saygı duyulan değerlere sahip olduğumuzu gösterebilmek adına kendi asıl değerlerimizi tanımlayabilmekte güçlük çekebiliyoruz. Bunu pek çok danışanımda gözlemleme fırsatım oldu.
Hem uygulayıcı hem de uygulayan taraf olarak kendi deneyimlerim üzerinden de örnek vermek isterim. Yurtdışında kendime ev bulabilmek için izlediğim yol daha sonraki yazılarımda bahsetmek istediğim varoluş seçimimle gerçekleşti. Özetle herkesin mantığına göre takip etmesi gereken hiçbir maddeye uymadım. Öncelikle isteğimi netleştirmeye çalıştım. Ancak bütçe ve ihtiyaç listemi yaptığımda tek düşündüğüm acaba planlarımı ötelesem mi oldu. Herşeyi bi kenara bırakıp ne hissetmek istediğimi düşündüm. O nokta da sadece Türkiye’de yaşadığım evdeki güvenli, huzurlu ve keyifli yaşam alanını San Francisco’ya taşıma isteğim oldu. Ve internette dolaşırken 2011 de San Francisco ile ilgili yorum yapmış nickname sahibi bir yazar dikkatimi çekti. Onunla iletişime geçmek istedim. Yazım tarihi eski de olsa yazının yayınlandığı foruma üye oldum. Bir başkasının bu kişinin telefon numarasını forumda yazmasından sonra iletişim çorap söküğü gibi geldi. Bu hisse güvenerek bilet almıştım ve başka kaynak devreye sokmamıştım. Çünkü orada aradığım nitelikte bir evin benim olacağını biliyordum. Ona içimden bir sesin irtibatta olmamız gerektiğini ve bu yüzden kendisi ile iletişime geçtiğimi dile getirdim. Bir süre sonra benim şaka yapmadığımı anladıJ Günün sonunda bu arkadaşın Richmond da kiraladığı ev bana kaldı. Ev sahiplerim; çok yardımsever ve cömert Amerikalı bir hemşire ve onun öğrenci kızı. Ve şu anda ABD de dünya tatlısı bir ailem daha var.:) Bu durum kimisi için şansken, benim için cesaret, olumluluk ve kendine güven değerlerimden ivme alarak attığım adımlardan biri oldu. Değerlerimize ait olduğumuzda ve isteklerimizi bunun üzerine kurduğumuzda harika bir motivasyonla o yolda ilerlemek, ardından da sonuca ulaşmak kaçınılmaz oluyor.
Koaktif koçlukta ilk etapta karşımızdakini tanımaya çalışırken onun kurduğu cümlelerin kodlarını belirlemek ve anlayabilmek için değerleri ortaya çıkarıyoruz. Değerlerin yanı sıra, sahip oldukları tanımlar çok önemli. Mesela cesaretin benim önemsediğim bir değer olmasının yanında, tanımı zamansız ve mekansız gezebilme özgürlüğünü kendime verebilmemdir. Ancak parasal anlamdaki yatırımlar benim cesaret tanımımda yer almıyor. Bunu belirleyebilmek çok önemli bir kırılım. Bu uygulamadan hem keyif aldım hem de kendimi tanıma fırsatı edindim. Ve başkalarından da aldığım geri dönüşler de hep bu yönde oldu.
Değerleri belirledikten sonraki adım, onları 1 ile 10 arasında tatmin seviyemize göre puanlamak ve önceliklendirmek. İşte burada film kopuveriyor. Çünkü bu sıralamayı yaparken duruma göre değişkenlik gösterebiliyor gibi hissediyoruz. Biz yaşadığımız sürecede öncelik sırası ve puanları da gerçektende değişiveriyor. Elbetteki bu değişim bizim isteğimize bağlı oluyor. Genç yaşlardaki statü tutkusu, ileri bir zamanda yerini huzur arayışına bırakabiliyor. Ya da emeklilik dönemindeki huzur arayışı, hayatı keşfetme değeri ile yer değiştirebiliyor. Bu yazımı uçakta New York’dan San Francisco’ya yeniden geçerken yazıyorum. Yoldayken düşüncelerimi tekrar değerlendirme fırsatım oldu. Fark ettim ki bazı değerlerimin öncelikleri ve anlamları “an” itibari ile değişivermiş. Bunun ayrımına girdikten sonra dönüşümün rüzgarına kapılıp gitmek ve teslim olmak keyif verici… Ancak itiraf etmeliyim ki geçmişte dönüşümü daha sarsıcı ve yorucu bir yol üzerinden de deneyimledim. Çünkü bir değerin yitip gitmesi hayatımızda büyük bir sancı yaratabiliyor. İçimizdeki kimliklerden birinin öldüğünü hissediyoruz. Ve yıllarca soru sormadan yaşattığımız bu bağdan ayrılmak istemiyoruz.
Darel Rutherford ile çalışmalarımda, yarattığımız yaşama alanlarının aslında birer KUTU olduğunu öğrendim. Kutu da kalmamızı ya da çıkmamızı sağlayan değerlere sahibiz. İlerleme isteyişimize göre destek verecek değerimizi, yanımıza alarak yola koyulabiliriz. Bu konuyu “kutu kutu pense” yazımda daha da detaylı ifade edeceğim. Ancak bu aşamada diyebilirim ki kutumuzdan çıkışımız, bazen de “patlama anı” ile hızlı ve dengesiz bir şekilde gerçekleşebilmekte. Çünkü patlama anı sahip olduğumuz değerimizin çevreyle uyumsuzluğunun birer birikimi. Çevremizde bizi saran toplumun değerlerinin dışında, bizi var eden bastırılmış derlerimiz var. Biz onları hayatımıza nereden geldiğini anlayamadığımız değerler olarak hissediveriyoruz. Onlar da yaşamın tam ortasında yüreğimizden çıkıp kulağımızda bir ses oluveriyor. Sonra biz onları tekrar unutuveriyoruz. Ta ki bu değerimize dokunacak deneyimle yüzleşene dek…
Deneyimler denizinde, sahip olduğumuz değerleri geminin tayfası olarak yanımıza almak ve gemimizin yönetimini kaptanımıza bırakmak, bu yolculuğu mutlu, varılacak noktayı ise; bir sonraki rotanın keyifli bir basamağı haline getiriyor. Bu yolun başında akla gelen ilk sorular;
Kaptanın kim? Ve şu an dümenin başında kim var???




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder